Düşünmenin yaratıcılığı ne anlama gelmektedir? Düşünme sürecimizin yaratıcı bir şekilde gelişmesi nasıl mümkündür? İnsan düşünülmemiş olanı düşünebilir mi? Yaratmak yalnızca sanata özgü bir eylem midir?

Daha birçok soru sorulabilir. Fakat tam da bu tarz soruların cevaplarına giden yolda yaratıcılığa ihtiyacımız olacaktır. Bu ve benzeri sorular felsefenin kadim tarihinin başlangıcından beri zihinleri meşgul etmiştir ve bugün halan bizleri meşgul etmektedir.

Yaratıcılık, zannedilenin aksine var olmayanı ya da düşünülmeyeni düşünmek değil, var olanlar ve zaten düşünülmüş olanlar arasında yeni bağıntılar kurmaktır. İçinde yaşadığımız ve önümüzde hazır halde bulduğumuz dünya bize bazı verili durumlar sunar ve deneyimlemekte olduğumuz dünya bazı belirlenimlere sahiptir. Örneğin bir atın belirli bir büyüklüğü, ağırlığı, belli sayıda uzvu vardır; doğa yasalarınca belirlenmiş kısıtları vardır. Kütle çekim yasasına tâbi olan at uçamayacaktır. Ancak, düşüncede geliştirilmiş, başka bir deyişle imgelenmiş olan at kanat sahibi olabilir ve bu sayede uçabilir. İnsan zihni, at fikri ile kanatlara sahip olan kuş fikrini bir araya getirmiş ve tarihin bir anında ilk defa kanatlı at fikrine ulaşmıştır. Gerçek dünyada, yani kütle çekim yasalarının hüküm sürdüğü dünyada böyle bir canlı bulunmasa da, insanlık kendisine imgelerden bir dünya yaratmıştır. Bu dünyada kütle çekim yasası değil, imgelemin çağrışımları hüküm sürmektedir. Eski medeniyetlerin mitolojileri, bu nedenle, köhnemiş inanışlar değil, hayatla kurulmuş zengin bir ilişkinin en önemli işaretlerindendir. Üstüne üstlük insanlık bunu binyıllardır gelecek nesillerin imgelem dünyasına aktarmayı başarmıştır.

Elbette yaratıcılık yalnızca sanata özgü değildir. Ancak felsefenin de sanattan öğreneceği birçok şey vardır. Nasıl bir ressam boya ya da kalem kullanmaya, çizgilerini bir zemin üzerinde görünür kılmaya ve zaten sahip olduğu imgelerden hareketle yeni imgeler yaratmaya mecbursa, felsefi düşünce de sözcükleri kullanmaya, belirli sözcükleri birbiriyle ilişkilendirmeye, sözcükler ve anlamları arasında çeşitli ilişkiler kurmaya, sözcüklerin anlamlarını değiştirmeye mecburdur. Önemli olan söylenmemiş bir sözcük bulmak değil, aksine bugüne kadar söylenenleri yepyeni bir şekilde bir araya getirmek, düşünceler arasındaki bağları çözüp yeniden bağlamaktır. Ressamın yaptığı nasıl yeni imgeler yaratmaksa, filozofun ya da düşünen herkesin azımsanmayacak sıklıkla yaptığı şey de düşünceler arasında yeni bağıntılar ve bu bağıntıları anlatan kavramlar yaratmaktır.

P4C yöntemi, yaratıcı düşünme için sanattan öğrenilecek çok şey olduğunu bilir. Bu nedenle her yaştan katılımcıyla edebiyat ve sanat eserlerinden hareketle hazırlanmış uyaranlar paylaşmak ve onlar üzerine düşünmek P4C’nin en sık kullandığı yollardan yalnızca biridir.

Diğer düşünme becerileri ile bir araya geldiği durumda yaratıcı düşünme, kişiye karşılaştığı sorunlarla başa çıkabilme ve çözüm üretebilme, düşünülen dünya ve deneyimlenen dünya arasında yeni ilişkiler, tabiri caizse yeni oyunlar kurabilme, yaşamın tüm zorunluluklarını imgeleme özgü bir özgürlük duygusuyla doldurabilme becerileri kazandırır. Yaratıcı kişi içinde bulunduğu koşullara ayak uyduran değil, bu koşulları yeniden ve yeni bir şekilde düzenleyen kişidir. Felsefe için yeni bir tanım mı istiyorsunuz?

O halde fransız filozof Gilles Deleuze’ün mükerrer deyişini hatırlatalım:

“Felsefe kavram yaratmaktır.”


Yazar: Bekir Aşçı

Çizer: Fahrettin Yılmaz