Eleştirel ve yaratıcı düşünme becerileri düşünmenin bireysel yanına işaret ederler. Fakat özenli (caring) ve iş birlikçi (collaborative) düşünme, P4C yönteminde düşünmenin kolektif yanını vurgulamak için kullanılmaktadır. Fakat bana öyle gelmektedir ki hem özenli hem de iş birlikçi düşünme etkinliklerinin erimi çok daha fazla geniştir; onlar insan zihninin yapısına özgü niteliklerdir.

Özenli düşünme becerisi, diyalog içinde olduğumuz bir başkasının düşünce ve ifadelerine özenli bir şekilde yaklaşmak, iyi bir dinleyici olmak, muhatabımızın düşüncelerine katılmasak bile ona saygı duymak gibi tutumları çağrıştırabilir. Doğrudur da kuşkusuz. Fakat düşüncenin özeni bunlarla sınırlı değildir. Özenli düşünme, düşünülen şey ne olursa olsun düşünme etkinliğinin en mükemmel yoğunluğunu, düşünmenin pür dikkatini, nesnesiyle girdiği ilişkinin eşitlik ve özgürlüğünü de çağrıştırmalıdır. Düşündüğümüz iddia, varsayım ya da bir olguya, doğrudan onu açıklamak gayretiyle değil de, anlamak niyetiyle yaklaşmayı düşüncenin özeni olarak adlandırıyorum. Bu beceri edinildiği takdirde, insan zihninin üstesinden gelemeyeceği bir zorluk kalacağını düşünmüyorum.

Söz gelimi, duyduğumuz ya da haberdar olduğumuz bir varsayım veya önermeyi düşündüğümüzü varsayalım. Bu varsayımı açıklamaya çalışmaktan, ona cevap vermeye ve çürütmeye çalışmaktan evvel onu yalnızca anlamaya çalışmak özenli bir düşünme yordamı olarak kabul edilebilir. İlgilenilen, muhatap kabul edilen şey bizatihi bu önermenin barındırdığı akıl yürütmedir. Bu akıl yürütme adım adım takip edilir, güçlü ve zayıf yanları tespit edilir, olası sonuçları gözden geçirilir ve bu iddiaya dair bir akıl yürütme zinciri oluşturulur. Burası önemlidir: Muhatap olduğumuz varsayım ya da önerme artık yalnızca bizim dışımızdaki bir olgu değildir. O artık bizim akıl yürütmemizdir de. Düşünce geçilmesi gereken tüm yolları geçmiştir ve onu kendi yolu yapmıştır. O yoldan tekrar yürünüp yürünmeyeceği, yolda hissedilen entelektüel tatminin derecesine bağlıdır. Oysa bu önermeye özenle yaklaşılmasa ve zaten sahip olunan fikir ve varsayımlardan hareketle onu açıklamaya ve ona itiraz etmeye odaklansaydık, ne bu önermeyi gerçekten anlayabilir ne de kendi varsayımlarımızı sorgulama fırsatı bulabilirdik. Doğrudur, özenli düşünme, refleksif düşünmeyi mümkün kılmak için olmazsa olmaz koşuldur.

Öyledir. Çünkü muhatap olduğumuz akıl yürütmenin tüm uğraklarından geçmek onun yolunu takip etmemizi, bu akıl yürütmenin varsayımlarının temellerini anlamamızı sağlar. Yani zaten sahip olduğumuz birtakım varsayımlardan, gerekçelendirmelerden başkalarının da olduğunu fark ederiz ve onları karşılaştırırız. Bu karşılaştırma sonucunda kendi varsayımlarımızdan vazgeçebilir ya da onların gücünü yeniden keşfedebiliriz. Bu nedenle, her neyi düşünürsek düşünelim, eş zamanlı olarak kendimizi de düşünmekteyizdir. Kendi varsayımlarımızı başka varsayımların sınamasına tabi tuttuğumuz bu süreç, bu nedenle, eleştirel düşünme becerisi ile doğrudan bağlantılıdır. Öyle ki, iyi bir eleştiri aynı zamanda son derece özenli olmak zorundadır; ve tam tersi.

Özenli düşünmenin kolektif yanına yapılan vurgu tam da aynı temelden hareketle açıklanabilir. Bir diyalog sırasında karşımızda konuşanın söylediklerine özenle yaklaşmak, onun düşüncelerinin içerdiği varsayımları ve bilgi iddialarını yukarıda açıkladığımız şekilde anlama gayreti olarak tarif edilirse, diyalog onun parçası olan kişilerden bağımsız bir varoluş kazanacaktır. Eğer özenden, karşımızdakinin düşüncelerini anlamaya çalışmaksızın o kişiye yalnızca saygı duymayı, onu saygılı ve seviyeli bir şekilde dinlemeyi anlayacaksak, orada gerçek bir diyalogun olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu sahte bir demokrasi atmosferi yaratmakla kalmaz, düşünmenin ihtişamına gölge düşürmek anlamına gelir. Fakat sözü söyleyenden bağımsız olarak yalnızca söylenene özen göstermek, zorunlu olarak gerçek bir diyalog ve ilişkinin anahtarıdır. Çünkü bir insan konuşmaya başladığında, hayatla kurduğu ilişkiyi kendi dilinde ifade etmeye çalışmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Siz onun hayatla kurduğu ilişkinin ifadelerine yalnızca anlamaya çalışarak özenle yaklaştığınızda, aynı zamanda o kişinin hayat tecrübesine de tanıklık etmeye başlarsınız. Onun fikirlerinin temellerini kavramaya başlarsınız. Onun hayatını yaşamadığınızı bilir, ama yine de onun o şekilde söylemesine ve davranmasına neden olan deneyimlere tanık olursunuz. Bir insanı anlamak, başka nasıl tanımlanabilir ki? Yapılması gereken artık, yaşamla kurduğumuz ilişkinin ifadelerini karşılıklı tercüme etmektir. Burada anlatılan süreç, özenli bir konuşmadan başkası değildir.

Görüldüğü üzere, özenli düşünme, yalnızca P4C yönteminin temellerinden birisi değil, aynı zamanda ve asıl olarak insanın düşünsel yetilerinin bir mükemmelliğidir. Özenli düşünme denilen süreç, insan zihninin tüm meziyetlerinin eşzamanlı ve uyumlu olarak çalışmasından başka bir şey değildir. Sürekliliğini sağlamak için tek bir şeye ihtiyaç vardır: Dikkat! Bu bakımdan özenli düşünmek ve dikkatli düşünmek aynı anlama gelmektedir. Doğada yaşayan bir hayvan, örneğin, dikkatini canlı tutmazsa her an hayatını kaybedebilir. Dikkatini canlı tutmayan bir insan da, hayatta kalmaya devam edebilir belki ama zihinsel hayatının köleleşmesine engel olamaz. Düşüncelerimizin bizim düşüncelerimiz olmasını sağlayan şey dikkatten başkası değildir. Dikkat dağıldığı anda, kendi düşüncelerimizi değil başkalarının düşüncelerini papağan gibi tekrar ediyor olabiliriz. O halde zihinsel özgürlüğün anahtarı da dikkat kesilmekten geçmektedir. Şu üçünü birlikte zikretmekten çekinmeyelim o halde:

Özen, Dikkat ve Özgürlük


Yazar: Bekir Aşçı

Çizer: Fahrettin Yılmaz